Poincare bir yazısında "Matematikçi, matematiği yararlı olduğu için araştırmaz. Araştırır, çünkü ondan haz alır, çünkü o güzeldir" demiştir.
Bir roman uyarlaması olan filmin teması bu duyguya odaklanır. Sayılar adeta gizli metaforları ile açığa çıkmıştır. Dostane olanlar, mükemmel olanlar, asil olanlar... Matematiği çok bilmenize ya da formüllerle boğuşmanıza gerek yoktur. Her şey kafanızın içindeki sezgiyle başlamalıdır.
Eğitimsiz ve tek seçeneği hizmetçilik olan Kyoko, bir matematik profesörünün evinde, onun tutkulu dünyasına kapılarak sayılarla yepyeni bir bağ kurmaya başlamıştır. İsmini profesörden alan oğlu Kök de ilerde onunla kurduğu matematiksel düşlerin izini sürecektir. Ancak bu üçlü için süren güçlü bağ, bir zamanlar kaza geçirmiş profesör için sadece 80 dakika ile olan zamanda sınırlıdır. Kyoko her gün kim olduğu sorulduğunda kendini yeniden tanıtacaktır. Ayak ölçüsü nedir? Telefon numarası ya da doğum günün nedir ? Gittikçe olağanlaşan bu ritüeller, o sınırlı anlar içinde anlam bulur. Tıpkı sınırsızca uzanan bir doğru gibi, içten gören için zaman adeta sonsuzdur. Film ya da roman, William Blake'in dizelerini anımsatır :
Kum tanesinde bir dünya görmek
Ve vahşi bir çiçekte cenneti.
Tut sonsuzluğu avucunun içinde.
Ve sonsuzluğu bir saatliğine.
Serebral müzikler eşliğinde filmin dinginliği sizi daha baştan içine alıyor. Kök, düşlerinin izinden giderek matematiği neden seçtiğini sınıfta anlatırken, pencereden dalgalarla birlikte Theme of Eternity and Truth şarkısı duyulur. Sonsuzluk ve Hakikat’in sesi aynı zamanda çocukluğundaki o ilk karşılaşmanın sesidir. "Bundan sonra senin adın Kök." Kafası kök sembolü gibi düz olduğu için profesör ona bu isimle seslenir. Nasıl ki kök işareti içine aldığı her sayıyı korursa Kök de, her arkadaşını öyle korumalıdır. Bildiğimiz gibi matematikte kök, içindeki her negatif sayı i'nin karesi ile ifade edilir. Oradan profesörün de sevdiği Euler denklemine gidecek ve sonra başka diğerlerine.
“Pi, sonsuz bir evrenden gelerek...
..."e"ye doğru sürüklenir...
...ve utangaç "i" ile tokalaşırlar.
Bir araya gelerek nefeslerini tutarlar.
Hiç birisi birbiriyle bağlantılı değildir.
Ama eğer ki, tek bir adam sadece bir şey eklerse...
... Herşey dönüşür ve aykırılık ortadan kalkar.”
Euler’in bulduğu bu denklem, profesör için de adeta matematiğin özeti gibidir. Aynı zamanda ağabeyin eşi ile yaşanmış gizli aşkın ithafıdır.
Kalbim
Bu denklemin sonsuza dek -1 olması gibi.
yeni yarattığımız hayatı da sonsuza dek kaybediyoruz, diye yazmıştır,Sevgili N'me si’ne.
Yine de tek kalan arzusu, onun talihsizliğini paylaşmaktır.
Film iki zaman ve mekanda yürür. Kök, geçmiş aracılığı ile e gibi başka sayıları da hikayeleştirir. Annesinin profesörden duyduğu ilk kavram faktöriyeldir. Kyoka merakla faktöriyel nedir diye sorar. Ayak ölçüsü 24 olduğuna göre, bu sayı 1’den 4’e kadar sayıların çarpımıdır. Peki ya telefon numarası? Prof hızla 1 milyona kadar tüm asalların sayısı olarak yanıtlar. Kök, tahtada profesörün en sevdiği sayılar diye asalları sıralamaya başlar. Her sayı gibi tüm bu sayılar da sonsuzdur. Ancak katıksız ve kuralsız olarak ayrıcalıkları vardır. Boyun eğmeyen bu asil sayılar gökteki yıldızlar gibi kendi başına durmaktadırlar.
Dostane sayılara gelince; profesör, Kyoka’nın 20 Şubat tarihini 220 diye düşünür ve bir ödül gelen saatinde yazılı 284 sayısını göstererek bunlar dostane (ya da bağdaşık) sayılardır, der. .Her ikisi kendisi hariç bölenlerin toplamıyla birbirine bağlanmışlardır. Bir de mükemmel sayılar vardır, 28 gibi. Bunlar kendisi hariç bölenlerinin toplamını veren sayılardır ve Descartes’e göre mükemmel insanlar gibi bu sayılar da nadir bulunurlar. İlk mükemmel sayıyı milattan önce 6. Yüzyılda yaşamış Pythagoras tarafından bulmuştur. Öğrenciler meraklanır. Sayılar bu kadar zamandır var mıydı? Evet der Kök, profesörün de düşündüğü gibi. Hatta bizden de önce vardır.
Bu bize matematikte yüzyıllardır süre gelen meşhur bir tartışmayı hatırlatır. Matematik doğada var mıdır yoksa insanlar mı icat etmişlerdir. Eğer doğada varsa ve onları keşfediyorsak bizi Platonikçi bir bakış tarzına götürecektir. Geçtiğimiz yüzyılda Einstein’in relativite, Gödel’in matematikteki tamamlanamazlık teoremleri Platonikçi bir bakışı zedelemişse de bu bakış, filmin vermek istediği duygu ile çok güzel bir harmonia yaratır. Değil mi ki, Platonikçi ya da değil, matematik yine de bağımsız işlemektedir.
Profesör neden her olayı 80 dakika yaşayıp sonra da unutmasına rağmen sayılarla bağı hala güçlü bir şekilde sürer. Hatta hala matematik dergisine bulduğu ispatları göndermeye devam eder? Yine Platon'un ideaları gibi, sayılar doğada vardır ve asla değişmezler. Ne Kyoko, ne Kök, ne de olaylar gibi yeniden kurulurlar. Noah gösterindeki haliyle kalan Sevgili Nyme bile bu sayılar dünyasına sadece Euler Denklemi aracılığı ile tutunabilmiştir.
O halde Kyoko’nun profesörün yanından ayrılmasına gerek yoktur. Ertesi gün tekrar unutulacak da olsa zaten profesörden öğreneceğini almış, kendi hakikatini bulmuştur. Bu yüzden profesör Nyme'ye ''Kalp gözü ile gören için zamanın önemi yoktur.'' demiştir. Profesör için de çocuklar tutunduğu bir başka daldır. Hafızası sınırlanmış olsa da onlar için fikri güçlüdür. "Onları incitmemelidir. Ne de olsa bizimkinden çok farklı sorunlar için çabalıyorlardır. Senin oğlun mu var sorusunu her daim soracak, Kök her gün hayatında olacak, her yeni Kök'le matematiği ve aynı takımı tuttukları beyzbol maçlarını paylaşacaktır. Ödüller almış da olsa, matematikte önemli olanın doğru kanıt değil, güzel kanıt olduğudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder